Haftalık Köşe Yazısı

İki Büklüm Kelimeler

İnsana verilmiş bunca nimetin içinde kelimelerin ayırıcı bir yeri var. Ayırıcı bir yer diyoruz zira kelimeler; insanın insana ulaşması, kendini ifade etmesi, varlıklar âleminde iz bırakması, aşkını dile getirmesi ve daha binlerce yönelim için temel bir araçtır.

Kelimeler bir anlamda, insana verilmiş ilahi bir mucizedir aslında. Öyle bir mucize ki, kelimeler yoksa iletişim yoktur; ilişki, etkileşim, birliktelik yoktur. Dostluk yoktur kelimeler yoksa. Zira insanı hayata, hayatı insana bağlayan zincirin halkaları gibidir kelimeler. Kelimeler olmazsa insanların zihin haritaları gibi ruh haritaları da bozulur.

Sonuç olarak kelimeler olmazsa eksiliriz, azalırız insan olarak. Kimisi âşıktır kelimelerin, kimisi kan kusar. Kimi bal kaymaktan aşağı düşmez. Kapıları tamamen kapatır kimi kelimeler, kilitleri açanlara inat. Bazı kelimeler yakışmıyor bazı dillere. Kimi dillerde ise bir başka derinleşiyor kelimelerin anlamları. Kimi kelimeler, taşıdıkları anlamın derinliğiyle iki büklüm.

Kimi hafiftir kelimelerin, tüy gibi uçuşur etrafta. Kimi ok gibi deler gönülleri, kimi de derde derman olur kelimelerin. Hayal dünyasında takla atıyor, sanatkârın zihin ve dil süzgecinden geçen kimi kelimeler. Hayat alanımıza giren insanlardan etkileniyoruz. Ancak en çok kelimeleri etkiliyor bizi. Ya yüzümüzde güller açtırıyor muhatabın kelimeleri yahut depresyona sürüklüyor usul usul. Ya okşuyor haz veriyor yahut yokluyor, zorluyor, bağırıyor kelimeler. Ya aydınlıktır, yol verir, ileriye götürür kelimeler yahut karartır önümüzü, durdurur gelişimimizi ve geriye düşürür hayat yolunda.

Yılanı bile deliğinden çıkarabilir kelimelerin tılsımı. Kelimelerdir aslında insana ayna olan ve onu ele veren. Böylece insan tercih ettiği kelimelerle insani derinliğini belli eder. İnsanın kelimeleri tercih etmesi gibi kelimeler de insanları tercih ediyordur belki de, kim bilir? Kelimeleri iş edinenlerin işi kolay değil. Zira zordur kelimeleri kelimelerin arkasına getirmek ve bir anlam yüklemek hayata. İçi boş vagonlar misali zihnin asumanında uçuşurken bir araya getirmek, sonra da onların içini bir anlam zenginliğiyle doldurmak. Birbirine bağlamak ve nihayet lokomotif misali bir başlıkla, bir yola, Güzel bir yolculuğa çıkarmak kelimeleri; ne mutlu… Yol aldıkça lokomotif ve arkasındaki anlam yüklü kelimeler, aslında biz yol alırız varlık âleminde. Var oluruz kelimelerimizle...

TERK ETTİ BİZİ KELİMELER…

Sözlerimiz bizi temsil eder. Biz kelimeleri dile getiririz ama esasen onlar bizi seslendirir, dillendirir. Öyle ki; çoğu zaman kelimeler zihnimizden gönlümüze, oradan da dudaklarımıza dökülür. Bazen bu trafik gönülden zihne doğru da olabilir. Ama sonuç olarak söze dönüşen anlamlar, duygu dünyamız ile zihin-mantık dünyamızın ortak çocuğudur. Bunun içindir ki kimi zaman kelimeler varoluşumuzu haykırır; insan olarak bize dâhil olmak, bizden bir parça olmak isterler sanki. Bizden dışarıya aktıkları kadar içimize de akmak isterler.

Hele ki bazı sözler, öyle tarif eder ki bizi; bu sözleri anlatmakta zorlanırız. Biz kelimeleri okuyoruz, sözler sarf ediyoruz. Ama madalyonun diğer yanında kelimeler de bizi okuyor. Sözler de bizi anlatıyor için için. Onlar da kendi lisanlarıyla bizi anlamaya, bizi okumaya çalışıyor. Sanki kelimeler de insandaki sırra ulaşmanın telaşında. Varlık âlemindeki her “şey” gibi kelimeler de insanın peşinde, insanla iletişim derdinde. Zira kelimeler; şekli varlıklarıyla göze girmek, taşıdıkları anlamlarla zihne ve gönüle süzülmek ve böylece insanın dünyasında var olmak isterler. Hasılıkelam insanın kelimeleri fark etmesi yanında kelimelerin de insanı keşfetmesi söz konusudur. Zira kelimeler, insandan bir parça olma sevdasındadır. Düşünün ilahi sözleri. Güzel yolunun yolcularının yegâne arkadaşı değil mi ilahi sözler? Tek dertleri, bizi bizimle buluşturmak değil mi? Nitekim insan sözle fark eder, bilir ve ifade eder kendini. Hem kendini hem de kâinatı sözle okur insan. Bazen de tutsağı oluruz dilden dökülüveren sözcüklerimizin.

Zihnin derinliklerinde kalsalar biz hâkim olurduk onlara. Peki, acaba neden giderek uzak düşüyoruz kelimelerin anlam derinliklerine? Neden yabancılaşıyoruz sözlere? Niçin kaçıyorlar bizden ve bir parçamız olmaktan uzaklaşıp birer birer terk ediyor bizi o güzelim sözler? Neden sadece fizik görüntüleriyle oyalıyorlar da anlamlarını saklıyorlar bizden? Neden yok sayıyoruz anlamadığımız dilleri? Neden bildiğimiz dillere yabancılaştık, anlamlardan kopup şekillerine takıldık? Oysaki bir sözlü çağrı değil mi bizi O’na yönelten, Güzel’e yolcu eden? Bir söz değil mi her şeyi elimizin tersiyle bırakıp O’nunla buluşturan? Yine bir söz değil mi yedi kat göklere çıkaran?

Yoklukta var olma mücadelesini başlatan bir sözün taşıdığı anlam değil mi? Haz ve tüketim çılgınlığına dönüşen bilgi çağı, insanın anlam arayışını sınırladı; gerçekten uzaklaştırıp sanala, şekle boğdu. İçerikler, şekillerin koyu gölgesinde yok oldu. Ufkumuz gibi dilimiz de daraldı. Manalardan şekillere, içeriklerden görüntülere, gerçekten sanala, vermekten almaya doğru yol alıyoruz hızla.

Güzel’e programlanmış, nura odaklanmış insan; benliğini yüceltme ve maddeye dümen kırarak yalnız bir beşer olma gayretinde sanki. Kelimeler taşıdıkları anlam yükünden yorgun düştüler adeta, kendilerinden uzaklaşan ve yorulup yalnızlaşan insan gibi. Biz anlamlarından uzaklaştıkça; ruhumuzu doyuran sevgi dilinden geri durup, nefretin diline terk etti bizi kelimeler…