Haftalık Köşe Yazısı

Kayıktaki Lider

Vaktin birinde bir padişah varmış. Zeki, çevik, gelişmeye açık ve girişken bir padişah. Çevresindeki insanlara değer vermesiyle ün salmış. Bilimle uğraşan, düşünen, fikir üreten kişileri sever ve korurmuş. Sarayında her çeşit bilim dalıyla ilgilenen dönemin tanınmış bilim adamları, sanatçıları eksik olmazmış.

Yaşıtı bir hocası varmış ki onunla iletişimi çok daha gelişmiş ve her şeyini hocasıyla paylaşırmış. Aralarında bir akrabalık bağı olduğu ve birlikte yetiştikleri için de birbirlerinin gelişmelerine önemli katkıları olmuş. Gerek devlet meseleleri gerekse özel işleriyle ilgili önemli kararlarından önce hocasıyla ve istişare meclisi ile tartışır, çıkan sonuca göre karar verirmiş.

Padişah, bir gün hocasıyla kır gezmesine çıkmış. Hoca, karşılaştığı önemli doğa olayları veya canlılar hakkında bilgiler veriyor, sebep-sonuç ilişkileri kuruyor, padişahın sorularını cevaplandırıyordu. Bir nehrin yanına geldiler ve karşı tarafa ancak kayıkla geçmek mümkündü. Kayıkçı dedi ki; “Bu kayık ancak iki kişiyi taşır. Biri ben olmalıyım zira hem kürek çekeceğim hem de geri gelmem gerekir. Önce birinizi sonra diğerini almalıyım.” Kırda bayırda yalnızken “sen”li “ben”li konuşup, rahatça şakalaşan iki dost, kayıkçının yanında rollerinin gereğini yerine getirir. Ve Hoca, padişaha öncelik vererek “buyurun padişahım” der.

Bütün ısrarlara rağmen padişah, önceliği hocasına verir. Önce hoca, ardından padişah geçer karşıya. Bu davranışın nedenini soran kayıkçıya padişah şu cevabı verir: “Ben padişahım ama o benim hocam. Hocam olduğu için öncelik verdim. Lakin hoca olmayıp herhangi birisi olsaydı da öncelik verirdim. Çünkü, bu öncelik bir anlamda ganimettir. Padişah, ganimette çevresine öncelik vermeli, bela ve sıkıntıyı göğüslemede ise kendisine öncelik vermelidir.”

Liderliğin, günlük bir davranışa yansıyan küçük bir kesitini görüyoruz bu hikâyede. Kayıkla karşı tarafa geçiş önceliğinin verilmiş olması, bir davranış olarak çok önemli olmayabilir. Ama bu davranışın temsil ettiği görünmez değerler, duygular ve anlam çok önemli. Liderliğin, o henüz tam keşfedilmemiş sırları, bu davranışların gizemlerinde saklıdır çoğu zaman.

Hep söylenir, liderlik apayrı bir duyuş, düşünüş ve bakıştır ki liderin davranışları, yüzyıllar sonrasına bile ışık tutabilmektir. Lider öncüdür, çok çalışır, çok düşünür, iletişim ve ikna kabiliyeti gelişmiştir. İnsanları ve canlıları hatta cansızları da çok sever. Geleceği tahmin yeteneği gelişmiştir. Karizma olarak tarif edebileceğimiz, insanları etkileme gücüne sahiptir. Belki de liderin sahip olması gereken en önemli özellik bir insan olarak kendinin farkında olmasıdır.

Sayılan özellikler dünya tarihinde isim yapmış birçok liderde az veya çok vardır. Ancak bu özelliklerin içinde bir tanesi vardır ki sunduğumuz hikâyede somut bir davranışa dönüşen insan ilişkilerindeki duyarlılıktır. İşte bu duyarlılık lideri, insanın anlamıyla buluşturur. Evet lider, çevresindeki insanlara duyarlıdır. Lider onlar için çalışır, onlar için yorulur, onlara bir şeyler yapmanın gayreti içinde olur. Onları rahatlatır, onore eder ve onlara hürmet eder. Bütün bunları yaptığı için de derin ve sarsılmaz içten bir saygı görür. Ertesi gün bitmeyen bir bağlılık oluşturur.

Lider, rahmet yüklü bulutlar gibi her an yağmaya, her an yeşertmeye, her an yeni hayatların filizlenip gelişmesine zemin hazırlar. Herkesin tükendiği, çarelerin yetersiz kaldığı, neden ve niçinlerin anlamsız olduğu noktada bile, üretmeye, çıkış yolu aramaya devam eder. Çünkü onlar, normal insanın ötesinde donatılmışlardır. Dolayısıyla çoğu zaman normal dediğimiz kalabalıklar tarafından ilk etapta anlaşılmayabilir hatta hor görülebilirler. Zira normal insanların hayatı sadece yaşama gayretlerine karşılık iken liderin, hayatı hakkıyla yaşama ve bir anlamda hayatın hakkını verme çabası içinde olması söz konusudur. Çünkü, onlar bugün kadar yarını ve ötesini de düşünür, hisseder, hazırlıklı olmaya çalışırlar.

Liderin insan ilişkilerine duyarlı oluşunun özünde; kim olursa olsun çevresindekilere kulak verebilmesi, onların benliklerini, kişiliklerini kendi benliği ve kişiliği altında ezdirmemesi yer alır. Bunun için makam ve mevki öncelikle kendi benliğinin gelişme aracı olarak değil, başkalarının kişiliklerinin, hayatlarının gelişmesi için kullanılmalıdır.

Liderlik sadece belirli bir yönetim kademesindeki insanlar için değil, sıradan insanlar, meslek sahipleri için de söz konusudur. Uygun kişilik özelliklerine sahip, işinin ustası bir marangoz, bir inşaat ustası, bir saat tamircisi de işinin lideri olabilir, olabilmelidir.

Bu anlayışla günümüz liderlerine bakıldığında ister bir ailede ister işletmede isterse seçimle gelmiş siyasilerde bu kaygının görünürde olduğunu ancak gerçekte yeterince yaşanmadığı gibi gösterişin dışında davranışlara da pek yansımadığını görüyoruz. Anahtar rol oynayan ve liderliğin diğer boyutlarını da açığa çıkaran insan ilişkileri duyarlılığının, çoğu zaman reklamın ötesine geçememesi ve öze inememesi hazindir. Çünkü, günümüzde kendisine lider diyen yöneticilerin çoğu, çevresindeki kişileri ve ilişkileri kullanma eğilimine giriyor ve kişileri kullandıkça aldıkları mesafenin kalıcı olduğunu düşünüyor. Oysaki kişilikleri ezerek yol alan lider, bir gün ezecek kişilikler bulamayacak ve olduğu yerde kalacaktır.