Makaleler

79 Milyon Ölmeye Hazır

 

Darbe Değil İşgal Girişimi

15 Temmuz gecesine ilişkin bilgiler ve görüntüler ortaya çıktıkça bir işgal girişimi ile karşı karşıya kaldığımızı anlıyoruz. Bu ayrıntıların kişisel ve toplumsal hafızamızda oluşturduğu derin izler; ırkımız, inancımız, dilimiz, eğitimimiz, mesleğimiz ne olursa olsun hepimizin, ülkemiz adına yeniden düşünmemizi ve bir şeyler yapmamızı zorunlu kılıyor.

Artık çok iyi anlamalıyız ki emperyalist güçler, üst akıllar, esas karar vericilerin; dünyanın hâkimi olmak, yeryüzündeki maddi zenginlikleri, siyaseti, kültürel mirası ellerinde tutmak için yapmayacakları şey yoktur. Çeşitli oyunlarla bölüp parçaladıkları Osmanlı Devleti’nden sonra eşsiz bir mücadele ile kurulan Genç Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir zaman rahat bırakılmadı. Zenginlik kaynakları sömürüldü, seçilmiş hükümetlerine müdahale edildi. Özellikle insanımızın kendi öz geçmişiyle buluşmaması, kendi kültürünü değil empoze edilen kültürü yaşaması, dini duyarlılığının zayıflaması için ne gerekiyorsa yapıldı.

 

Türkiye’nin Yükselen Sesini Kesmek İstiyorlar

Nihayet 1950’den bu yana uyanan, 1980’den bu yana yapısal değişime giren ve 2000’lerden bu yana kendi öz değerlerine yol alan, yol aldıkça kendi olan, daha fazla sesi çıkan, ekonomik olarak ayakları üzerinde duran, kendi sorunlarını çözme iradesini ortaya koyan ve mazlum milletlerin rol modeli olmaya başlayan Türkiye, hâkim güçlerin gözünde çok oldu. Türkiye güçlendikçe bulabildikleri bütün yol, yöntem, araç ve maşalarla ülkemizi bölme ve parçalama girişimleri de hız kazandı.

Nitekim alışkanlık haline gelen askeri müdahaleler, sağ sol davası, alevi sunni çıkmazı, Türk Kürt çatışması ile bu milleti birbirine düşürmek istediler. Bunlar yetmedi Gezi olayları, Oslo süreci, 25 Şubat girişimi, 17-24 Aralık olayları ve nihayet 15 Temmuz girişimi, yıkıcı bir oyunun perdeleri gibi ard arda gösterime girdi. Her defasında kullanılan terörist oyuncu konumundaki maşalar ASALA, PKK, DAYEŞ, FETÖ, PDY değişiyor ama oyun aynı. Bu küresel oyun, Türkiye’yi bölme ve parçalama oyunudur. Türkiye’nin yükselen sesini Arjantin, Ukrayna, Irak, Suriye, Mısır’da yaptıkları gibi kesmek istediler.

 

Ne Olacaktı Biliyor Musunuz?

İşgal girişimi başarılı olsaydı; uzun yıllardır hedefledikleri çerçevede silahlı kuvvetlerimizin kurumsal itibarı ve vurucu gücü zayıflayacak, askerle asker askerle polis savaşacaktı. Askerlerin, polislerin egemen oldukları iller, ilçeler, köyler olacaktı. Üst akılların desteğindeki PKK, bazı yerleşim yerlerine bayrağını dikecekti. Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki fiili oluşum girişimi, sınırlarımızın içini de kapsayacak şekilde genişleyecekti.  Hazır bekletilen DAEŞ mensupları arkalarındaki desteklerle Hatay’a girecekti. İş dünyası duracak, ekonomi çökecek, hükümet düşecek, sokaklar birer çatışma alanına dönecekti. Planlanmış bir kaos ve iç savaşın içine sürüklenecektik. Daha da vahimi biz vatandaşlar da yakın bulduğumuz gruplara taraf olacak ve birbirimize düşecektik. Belki de kaçacaktık bir kısmımız ve Türkiyeli mülteciler olarak Avrupa kapılarında sürünecektik. Sonra egemen güçler iç savaşa sürüklenen Türkiye’yi kurtarmak (!) için vatanımızın bir bölgesindeki savaşa taraf olup oralara yerleşecekti. Evet arzu edilen parçalanmış ve parsellenmiş bir Türkiye idi.

 

Liderler Gider Dava Devam Eder

İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in (1874 - 1965) söylediği gibi, dünkü tarihine düşman olan milletlerin yarını olmaz. Tarihimizle bağlarımızı kesmek istediler. Bu yönde mücadele veren liderleri yok etmek istediler. 46 yıl hüküm süren Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ı sevmedikleri gibi, bir çağı kapatıp yenisini açan Fatih Sultan Mehmet’i, 33 yıl dengeli bir siyaset süren Abdülhamit Han’ı, kurtuluş mücadelesine liderlik eden Gazi Mustafa Kemal’i, “Yeter. Söz milletin” diyen Menderes’i, toplumsal bütünlük ve ekonomik gelişmemiz için Türkiye’yi dünyaya açan Özal’ı hiç sevmediler.

Ve bugün aynı genetik mirasın lider temsilcisi olan seçilmiş Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmiyorlar. Gitmesi için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ne yazık ki unutuyorlar. Bütün insanlar gibi liderler de geçicidir. Bu güzelim coğrafyanın, bu muazzam kültürün, bütün güzel renkleriyle insanımızın fitilini ateşleyen bir lider gider bir diğeri gelir.

 

79 Milyon Ölmeye Hazır

15 Temmuz’da anayasal düzenimize yapılan terörist saldırı ve işgal girişiminde 79 milyon insanımız ölmeye hazır olduğunu gösterdi. Tanklara, uçaklara, makineli tüfeklere canını ortaya koyarak kafa tutan bu millet, hainlere eşsiz bir ders vermiş, devletine ve istiklaline bir kez daha sahip çıkmıştır.

Irk ve mezhep üzerinden oynanan oyunlar tutmayınca bu kez masum insanların hassas dini duyguları üzerinden kamunun tüm hücrelerine kadar sızdılar. Tabandaki binlerce insanın dini hassasiyetlerini kullandılar. Bütün bunların kendi başına olmayacağı derin devletlerin, gizli teşkilatların aktif rol oynadığı unutulmamalıdır.

 

Devletimizin Yarası Sarılmalıdır

Unutmayalım ki 15 Temmuz atlatıldı ama hâkim güçlerin Türkiye’nin dinamiğini değiştirme, vatanımızı parçalama amaçları bitmeyecektir. Batılı medya organları ve siyasilerin, Türkiye’nin yanında yer almak yerine darbenin neden başarılı olamadığını tartışmaları bunun en açık göstergesidir. Yani ki 15 Temmuzlara hep hazır olmalıyız. Yıllardır empoze ettikleri kültürel erozyon, milletimizi genetik bağlarından koparmamış insanımız, yeri geldiğinde vatanı ve bayrağı için yeniden şahlanabileceğini göstermiştir. Ancak devletimizin yara aldığı da bir gerçektir ve bu yara hep birlikte sarılmalıdır.

Kim nasıl yaşıyorsa, nasıl inanıyorsa, hangi siyasi görüşü benimsiyorsa benimsesin ama ortak bölen olarak bu ülkeye sahip çıkalım. Siyasi liderlerin önderliğinde yakalanan birlik ve beraberlik ruhu ile Allah’ın yeryüzündeki terazisi olan aklımızı kullanalım. Bir daha şansımız olmayabilir. Zeki olan milletimiz hep birlikte düştüğümüz hatalardan ders almalı, bizi ayıran değil bizi birleştiren ortak değerlere sahip çıkmalıyız. İşi ehillerine vererek devlet düzenimizde aksamaya müsaade etmemeliyiz. İçimizde oluşan, oluşturulan fitne tohumlarının tekrar yeşermemesi için neler yapmak gerektiğine hep beraber odaklanmalıyız.

 

Yeni bir toplumsal sözleşme

Yoğun bir yeniden yapılanma ile hiçbir yabancı güce bağımlı olmayacak, Cumhuriyetin kazandırdığı temel değerleri de koruyacak milli devletimizi yeniden inşa etmeliyiz. Bu çerçevede devlet yönetiminde tüm tarafların ortak uzlaşısı ile oluşan yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacımız acilen giderilmelidir.

Kamu düzeni hızla kurumsallaşarak kişilere bağımlı olmaktan çıkarılmalı,  orta ve uzun vadeli lider yedeklemeleri yapılmalıdır. Daha da önemlisi, modern bilimin gerçekleri kadar ruhsal dünyanın gerçeklerine de sahip, kaynağını genetik mirasımızdan alan, “ben”den “biz”e ve “hiç”e yol alabilen gönül yolcusu hizmetkar lider adaylarının yetiştirilmesine özel bir önem vermek zorundayız.

 

Herkes Bu Millete Layık Olduğunu Göstermelidir

Bin yıllardır bu coğrafyada mayalanan değerlerimizi, yani yiğitliğimizi, merhametimizi, kahramanlığımızı, misafirperverliğimizi, cesaretimizi, istiklal aşkımızı, vatanperverliğimizi, mücadele ruhumuzu, çalışkanlığımızı, ahlakımızı ve inanç değerlerimizi yeniden ve bir daha ortaya koymak, davranışlarımıza yansıtmak ve sürdürmek zorundayız. Olanda hayır vardır ve mevcut tabloyu fırsata dönüştürmemiz mümkündür. Başta siyasetçiler olmak üzere bütün kamu görevlileri, bilim adamları, meslek sahipleri, iş adamları, kendisini bir kez daha kanıtlayan ve dimdik ayakta duran bu millete layık olduklarını göstermek zorundadırlar.

 

Dr. İlhami Fındıkçı

(Davranış Bilimleri Uzmanı)

Görüşleriniz
Adınız, Soyadınız?
E-Posta Adresiniz?
İletmek İstediğiniz Mesajınız?
Array
  • Yorum Bulunmuyor!