Ülkemizde toplumsal uyumsuzluk belirtilerinin giderek arttığı gözleniyor. Konuyla ilgili bilimsel araştırmalarda gerek bireysel gerekse toplumsal uyumsuzlukların tırmandığını, sayısal verilerle ortaya koymaktadır. Esasında günlük hayatımızda yaşadığımız olaylar, özellikle yazılı ve sözlü basın yoluyla izlediğimiz gelişmeler, toplumsal uyumsuzluklar ve sorunların boyutları hakkında fikir veriyor.
Toplumun temel taşı olan aile kurumundaki sorunlar, özellikle dikkati çekmektedir. Hastane kapısında yeni doğan çocuğunu bırakıp giden anneler, boşanan eşler, çocuklar-gençler, anne-babalar arasında artan iletişim sorunları, evlerinden kaçan gençler ve benzeri sorunlar giderek artıyor. Sağlam oluşu ile övündüğümüz aile yapımızdaki hızlı değişme her geçen gün daha da ürkütüyor. Nitekim batılı ülkelerle karşılaştırıldığında daha düşük olmakla birlikte dağılmış aile oranı da giderek artmaktadır.
İntihar girişimleri, ruh sağlığı problemlerinden dolayı hekimlere başvuranlar, komşular arasındaki geçimsizlikler, öldürme ve yaralama ve benzeri olaylardaki artışlarda toplumsal uyumsuzluğun günlük göstergeleri arasındadır. Öyle ki hemen her geçen gün izlediğimiz öldürme, yaralama gibi şiddet dolu olaylar, film icabı olmaktan çıkıp gerçek hayattan alınan sahnelerle yer değiştirmiştir.
İnsanlarımızda sorumluluk duygusu giderek azalırken, boş verme, baktığı halde görememe, iyi gözle bakmama, art niyet arama, işine geldiği gibi davranma ve en önemlisi kendi çıkarları yönünde hareket etme, bir alışkanlık olarak yayılıyor. Bu durumun daha vahim olan yönü ise bu tür davranışların toplumda prim yapmasıdır. Diğer bir ifade ile doğruluk, dürüstlük gibi kavramların değil bunların karşıtlarının doğru gibi görülmesi ya da gösterilmesi eğilimi söz konusudur. Kalite yerine sayısal artışlar, içerik yerine görüntü, değer yerine değersizlik, çoğulcu düşünme yerine bireysel düşünme, alın teri ile kazanç yerine ne olursa olsun kazanç, yönündeki değişim hızla ön plana çıkmaktadır.
Bütün bu sayılanlardan daha vahim olanının insani duygulardaki ve değerlerdeki aşınma olduğu söylenebilir. Esas itibariyle bu aşınmanın yukarıda sözü edilen bireysel ya da toplumsal uyumsuzluğun temel nedenini oluşturduğu düşünülmektedir. İnsani duygular ve değerlerdeki aşınma için günlük hayatımızda yüzlerce örnek verilebilir. Nitekim doğru olanı olması gerekeni değil çıkarımıza uygun olanı yapmak bir alışkanlığın ötesine geçecek şekilde yerleşmeye başlamıştır. İnsani değerlerdeki aşınmanın en önemli göstergelerinden birisi de insanlar arasındaki iletişim sorunlarıdır. Herhangi bir ortamda bir araya gelen insanların, iletişim kurma konusunda zorlandıkları, baş başa konuşamadıkları, birbirlerine tahammül edemedikleri, hatalarını hoş görmedikleri gözlenmektedir. Bunun bir sonucu olarak insanların giderek birbirlerinden daha çok uzaklaştıkları, bulundukları çevreye yabancılaştıkları davranış bilimlerinin verileri arasındadır.
Görüldüğü gibi toplumsal uyumsuzluğun kaynağı bireysel uyumsuzluk, yani bireydir. Bundan daha da önemlisi bireyin düşüncelerindeki kirlenmedir. Bireysel uyumsuzluğa yol açan düşünce kirlenmesi, çok çeşitli nedenlerin bir sonucudur kuşkusuz. Ancak bu nedenler arasında insani değerlerdeki aşınmanın, önemli bir yer tuttuğu yine davranış bilimlerinin verileri arasındadır. Bu durumun toplumumuzun en önemli sorunları arasında yer aldığı söylenebilir. Nitekim insani değerlerdeki aşınma, toplumsal aşınmaya, değersizliğe ve yıpranmaya yol açmaktadır. Böylece toplumsal dokudaki aşınma, toplumumuzun en önemli sorunu olmaya adaydır.
Şu halde toplumsal uyumsuzluğa yol açan bireysel uyumsuzluk ve bunun kaynağı olan düşünce kirlenmesinin önüne geçilmelidir. Bunun en önemli yolunun ise insani değerlerdeki aşınmanın durdurulması olduğu söylenebilir. Bunun yolu ise bireyden, tek tek kişilerden yani bizlerden geçmektedir. Hangi işte, statüde ve sosyo-ekonomik düzeyde olursa olsun bireylerin, toplumsal uyumsuzluğa neden olan davranışlarını kontrol etmesi gerekli hatta zorunludur. Ailedeki çocuk yetiştirme biçimlerinin bu anlamda yeniden gözden geçirilmesi gereklidir. Çocuğun, bir an önce köşeyi dönmesi değil ona doğruluk, dürüstlük, ahlak, sağlam bir inanç ve benzeri insani değerlerin kazandırılması ailede en önemli amaç olmalıdır.
Amacımız karamsar bir tablo çizmek değil. Ülkemizde demokrasinin daha da yerleşmesi, hoşgörünün yaygınlaşması, ekonomik göstergeler, refah düzeyi gibi alanlarda çok önemli toplumsal gelişmeler ve ilerlemelerin olduğu da bir gerçektir. Ancak her toplumun en önemli sermayesi olan insan kaynağına yatırım yapmamız, her geçen gün daha önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dr. İlhami Fındıkçı
(Davranış Bilimleri Uzmanı)